30 Kasım 2018 Cuma



 1.GİRİŞ


Bu çalışmanın amacı Bizans döneminde ünik bir plan şemasına sahip olan Ayasofya
Kilisesi’nin kendi dönemi içerisindeki yeri ve diğer yapılardan farklı olan özelliklerini
incelemektir. Bu yüzden plan ve süsleme olarak ele alınıp çağdaşlarıyla
karşılaştırılmasıyla birlikte geçirdiği evrelerin sonucunu ve günümüze kadar
yapılmış olan restorasyonlarını ön plana çıkartılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmadaki
araştırmalarımızda S. Doğan, A. White- H. Matthews -W. Eugene Kleinbauer,
 C. Mango, W. Müller-Wiener ve D. Kuban gibi araştırmacıların yayınlarından
yararlanılmıştır. Yapının iç ve diş tasvirinde kullanılan fotoğrafları bu çalışmanın
yazarları tarafından bizzat yerinde gezip görerek temin edilmiştir. Ayasofya Kilisesi
dönemindeki ihtişamı ve gösterişiyle görmekte olduğumuz Bizans dönemi başkent
özelliğini gözler önüne sermiş bulunmaktadır. Yapıyı yerinde incelerken restorasyon
dolayısıyla kuzey kubbenin bulunduğu bölüm, güney galerinin bir kısmı ve kuzey
galerini bir bölümünde fotoğraf çekimi çalışması yapılamadığı için internet üzerinden
nu bölümleri gösteren görseller temin edilmiştir. Bu restorasyon çalışmalarının
yapılma amacı ise, birçok döneme tanıklık etmiş olan yapının gelecek nesillere
aktarılması sağlamaktadır. Sonuç olarak; birçok insan tarafından ziyaret edilen
yapının büyük çapta hasar görmesi ve bunun yanında doğal sebeplerden de hasar
görmüş olması yapının gün geçtikçe ayakta durmasında güçlük çektiği
göstermektedir. Ancak farklı kültürler içinde önemli olan bu yapı buna rağmen
ayakta durmaya çalıştığını görmekteyiz. Kısaca, bu kadar kudretli yapının daha
çok hassasiyet gösterilip dikkat edilmesini dileriz.


2. İSTANBUL AYASOFYA KİLİSESİ


          2.1. Plan Tasviri


          Yapının planı üç nefli, bazilikal planlı, merkez kubbeli ünik bir yapı olan Ayasofya’nın
batısında üç yünden portikolarla çevrili bir atrium bulunur. Dışta bulunan nartheksi atriumun
bir bölümünü oluşturan beş kapı açıklığı ile giriş sağlanır. Asıl ibadet mekânına giriş dokuz
kapı açıklığıyla sağlanmaktadır. Batıdan doğuya doğru bakıldığında nefler sütun ve payelerle
apsise doğru yöneliş gösterir. (Şek.1)


Şekil 1. Ayasofya Kilise Planı
(Kaynak: https://www.flickr.com/photos/psulibscollections/5836611174)


            Kareye yakın bir alan elde edebilmek için ortaya bir merkezi kubbe, merkezin doğu ve batı
yönlerine
birer yarım kubbe, bu yarım kubbelerin çaprazları eksedralarla genişletilmiştir. (Şek.2)
Yapının apsisi içten yarım daire dıştan çok cepheli olmasıyla başkent özelliği taşımaktadır.
(Şek.3)


ays45.JPG
Şekil 2. Doğu yönünde bulunan yarım kubbeden görünüm
ays64.JPG
Şekil 3. Apsisin içinden görünüm


Yapının planı genişletilmiş, kubbeli bazilika olarak tanımlanır. Merkezinde kubbe kubbenin
doğu ve batısında birer yarım kubbe ile örtülü uzunlamasına yöneliş gösteren plan ve merkezi
plan bir arada kullanılmıştır. (Şek.4)
DSC_0535
Şekil 4. Yarım kubbeden apsise bakış


            Yapının nartheks ve portikolu atrium kısmı hariç uzunluğu 135m’ye ulaşır. İki nartheks
ve atrium 48 x 33 m’dir.
 İstanbul kiliselerinin planlanın da genel olarak kullanılan plan şemasında olduğu gibi dış
nartheksten diğer üç yöndeki duvarlarından içeriye girişi sağlayan çok sayıda açıklığı olduğu
bilinmektedir. (Şek.5)


ays18.JPG
Şekil 5. Dış nartheksten genel görünüm


            2.1.1. İç Tasvir


Yapıya girdiğimizde atrium tonozlarla örtülü olup batısında iki nartheks yer almaktadır.
Dış nartheks de
beş kapı açıklığı bulunurken iç nartheksten esas ibadet alanına geçilirken dokuz kapı
açıklığıyla giriş sağlanmaktadır.(Şek.6)


ays22.JPG
Şekil 6. İç nartheksten genel görünüm


Kare şeklinde olan orta nef kenar uzunluğu 31 m. olan mekân birimi 23 m. yükseklikte
payelerle sınırlandırılmıştır. Payelerin arası pandantifle birbirine bağlanmış dört tane
yarım daire kemerle geçilmektedir. Bu dört pandantifin yüksekliği 41.5 m.
yüksekliktedir. Pandantifler ana payelerinin tümünün tepe noktasında dört büyük
kemerin arasından içeriye doğru yelpaze biçiminde uzanır.
Mermer bloklarından yapılan daireye benzeyen kornişe doğru yükselmekte ve kornişin
üstünde kandili yakar ve bakım yapan görevlinin kullandığı kendi merdiveni bulunmaktadır.
Çapı yaklaşık 31 m. olan kubbe mermer zemin döşemesi 56 m. üstünde yükselmektedir.
Kubbe de tuğla ve harç malzeme kullanılmış ve korniş seviyesinden yüksekliği 15 m’dir.
180ºlik gerçek yarım küre olmayan kubbe, 163ºlik kavis yapmaktadır. Buna dayalı olarak
yarım kubbenin merkezi belirgin olarak korniş seviyesinin altındadır. Kubbesi kırk eşit
parçalı kaburga ile birbirinden ayrılmaktadır.


Naosun batısına ikişer, doğusunda ikişer olmak üzere dörder yarım kubbe ile genişletilme
ve bu iki kubbenin çap ölçüsü merkezi kubbesininkine eşit olmakla beraber beşer pencereyle
aydınlatılmaya katkı sağlanmıştır. Merkezi kubbeli alanı genişleten Antemios ve Isidoros
yapıyı daha görkemli kılmış ve duvar, payanda, sütunlar ile kesintisiz bir bütünlük sağlamıştır.
(Şek.7)


ays39.JPG
Şekil 7. Kilisenin kubbesinin içten görünümü


         Klasik kilise planı olan kuzey ve güney yönde uzanmış neflerin peş peşe sütunlarla ayrılmasıyla
ve iç narteksin üzerinden de dolanan ‘U’ şeklinde galeri katı ile tipik özelliğini göstermekle
birlikte merkezi kubbe vurgulanmıştır. (Şek. 8) Orta nefin giriş bölümünde ve apsisin her iki
köşesine konumlanan eksedralar zemin kat ve galeri katında sütunlarla desteklenmiştir. Yapıyı
genişleten bu eksedralar pencereleriyle aydınlatılması sağlanıp yarım kubbeyi tamamlar niteliktedir.
(Şek. 9)
ays30.JPG
Şekil 8. Batı kısımda yer alan galeri katından bir görünüm


ays60.JPG
Şekil 9. Eksedradan genel görünüm


          Daha önce rastlamadığımız nefin işlevsel olarak farklı bir hal aldığını eksedraların köşelerinde
bulunan payeler oval form kazanmasından kaynaklı yeni bir hal almıştır. Doğu batı yönün de uzanan
orta nef oval form kazanmış ve bu formu kazandığı yerlerde ise beşik tonozlarla desteklenmesiyle
yapı olduğundan daha uzun görülmektedir. İki sütunla üç bölüme ayrılmış nefin batı yönünde beşik
tonozunda bulunan pencereler yapının günümüzde bulunan en büyük penceresidir. Doğu yönünde
niş şeklinde verilmiş apsiste altlı üstlü iki sıra biçiminde yuvarlak kemerli üç pencere bulunmaktadır.
Zemin kat ve galeri katına denk gelen bu pencereler aydınlatmada oldukça etkilidir. Yarım kubbe
ile apsisin kesiştiği bölümde bulunan küçük kemerde ki beş pencere apsis de kinden daha küçük
uygulanmıştır. (Şek. 10)


ays64.JPG
Şekil 10. Apsisin içinden görünüm


           Yapının ağırlığı düşey ve dikey yönde hafifleten on iki ana ve ikincil payelerden payandalara
dağıtılmış böylece merkezi kubbe ve yan kubbelerin yükü hafiflemiştir. Örtü sistemini destekleyen
paye payandalar 18.000 m² civarında zemin alanında sadece yüzde altı ve sekizlik alan kaplamasıyla
dış görünümdeki estetikliği bozmamış ve yapıya rahatsızlık vermemiştir. Ana kubbe ve yarım
kubbelerdeki açılmaları engellemek için dört pandantif kullanılmıştır. Ana kubbeyi taşıyan büyük
payeler dört büyük kemerle geçişi sağlanmıştır. Daha önce rastlanmayacak iç yüksekliğe erişilmiş
nef ve galerideki yatay etki yine nef ve kubbedeki dikey etkiyle pekişmiş böylece bir bütünsellik
sağlanmıştır. Genellikle gördüğümüz apsisteki yoğunlaşma Ayasofya da tüm yüzeylerde eşit bir
şekilde görülmüştür. Apsise doğru uzanan nef yükselen dikeyliği ve vitraylı pencereleriyle daha
sonra ise merkezi kubbeyi ve yarım kubbelerin algılanmasında görsel olarak bir bütünlük sağlanmıştır.
Iustinianus’un yaptırmış olduğu bu kilise nef, tonozların, kemerlerin, kornişlerin ve pencerelerin
herhangi bir benzeri görülmemekle birlikte kavis ve ters kavis sistemi ayrıca açıklıkların yarattığı
hareketlilik yapıya derinlik katmıştır.
           Yan nefler ve galerinin küçük orta nefin büyük tutulması görünüşteki zıtlığın uyumunu
gözler önüne sermektedir. Bir bütün halde görünen yan neflerin kesintisiz tonozla ayrı birimlere
ayırmış aynı sistem galeri katıda da beşik tonoz ve büyük çapta tonozlarla
uygulanmış bu görülen tonozlarda birbirine bağlanmıştır. (Şek.11)




ays89.JPG
Şekil 11. Galeri katı, batı tavan örtüsü


           Ana mekân ve üstünde bulunan galeri katının paye ve sütun dizileri bakımından birbiriyle
bağdaşmamaktadır. Ana payandaların çapı ve yüksekliği bakımından eksedradaki sütunlardan
farklılık göstermekle birlikte galeri katında da bu fark görülmektedir. (Şek. 12)
Bununla birlikte arşitrav kemer görülmeye başlanır. Klasik üslup kullanılmamakla birlikte
sütun dizilerini sıralanış bakımından ilk kez karşımıza çıkmaktadır. Apsis ve kilisenin
batı ucundaki denge büyük bir uyum içinde uygulanmıştır.Yapının büyük payandalarının arasında
bulunan dörder porfir sütun gövdeleri ilk kez beyaz kaideler üzerine oturmakla birlikte aynı zamanda
tabanı da alçak tutulmuştur. (Şek. 13)



ays75.JPG


Şekil 12. Güney nef den verde-antique sütunlara bakış
        
ays87.JPG
Şekil 13. Galeri katı, güneybatı yönünden bakış
           Birinci kattaki kuzey ve güneydeki 10 m yüksekliğindeki dört adet verde-antique sütun beş
kemerle geçilirken, eksedrada 7,5 m yüksekliğinde muhtemelen mozaik olan iki porfil sütun üç
kemerle geçilir. Yukarıdaki dört verde-antique sütunda üst kattaki kemerleri taşır iken kinci kattaki
altı sütun ise yedi kemeri taşımaktadır. Bu durum Bizans mimarisinde ilk kez karşımıza çıkmaktadır.
(Şek. 14)
           Ana payelerin enine kesitlerinin dağılmasına yol açan durum galeri katındaki küçük sütunların
kullanılması ve az sütun aralığı bırakılmasından kaynaklanmaktadır. (Şek. 15)






ays51.JPG




 Şekil 14. Güneybatıda yer alan eksedralarda ki porfir sütunlar


ays117.JPG
Şekil 15. Galeri katı, güneybatıdan genel görünüm


Bu nedenle de galerinin sütun dizilerinden dolayı hafiflemiş görünümü yaratmaktadır.
Strüktürün zemin kattan yarım kubbeye oranla merkezi kubbeye doğru yavaşça yükselerek
uzaklaşmasından derinlik olgusuna yol açmıştır.


           2.1.2. Dış Tasvir


           Genel olarak yapı tipik İstanbul özelliği gösteren tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Kubbeli
bazilikaların öncüsü olan Ayasofya merkezi kubbe, doğu ve batı yönünde yarım kubbe, yanlardan
eksedralarla genişletilmiş örtü sisteminde kurşun kullanılmıştır.
           Yapının genel olarak güney cephesine baktığımızda doğu ve batı doğrultusunda birer şerefesi
bulunan minareler mevcuttur.
Yapının kubbesindeki açılmadan dolayı iki büyük payanda ile desteklenmiş ve bu payandaların
arasında bulunan büyük kemerin altında galeri katına ait birçok pencere açıklığına yer verilmiştir.
(Şek. 16)
Yine aydınlatmanın büyük bir bölümünü sağlamada merkezi kubbe kasnağındaki pencere
açıklıkların büyük bir rolü vardır.  (Şek.17)


ays118.JPG
Şekil 16. Galeri katı, batı iç cepheden genel görünüm


ays1.JPG
Şekil 17. İstanbul Ayasofya Kilisesi, güney cepheden görünüm


            Batı cepheye bakıldığında kubbeye doğru üçe bölünmüş gibi görünmektedir. En at bölümde
yer alan üç kapı açıklığı bulunmakta bu açıklıklar aynı zamanda yuvarlak kemerler ile örtülmektedir.
Kapı açıklığından başlayarak oluşturulan dört adet destek payandalar galeri katının üst penceresinde
sonlanmaktadır. Bu payandaların aralarına galeri katını aydınlatmak amacıyla geniş pencere
açıklıklarına yer verilmiştir. Yapının genel karakterini oluşturan tuğla malzeme payandalarda da
göze çarpmaktadır. Nefin güney yönündeki pencere açıklıkları kör tutulmuş kuzey yönündeki
pencereler ise geniş yuvarlak kemerli olup aydınlatma sağlanmıştır. (Şek. 18)


ays7.JPG
Şekil 18. İstanbul Ayasofya Kilisesi, batı cepheden görünüm


            Kuzey cephe yönünde ise doğu ve batı doğrultusunda birer şerefesi bulunan minareler
mevcuttur. İki büyük payanda ile desteklenmiştir. Galeri katına ait birçok pencere açıklığına yer
verilmiştir. Aydınlatmanın neredeyse tamamının sağlandığı merkezi kubbe kasnağının yapı üzerinde
büyük bir rolü vardır. (Şek. 19)


ays6.JPG

           Şekil 19. İstanbul Ayasofya Kilisesi, kuzeybatı görünüm


           Doğu cepheye baktığımızda apsisin yanlarında bulunan destek payandaları yarım kubbenin
altında bitmektedir. Her iki nefin doğu ucunda aydınlatmak amacıyla birçok pencere açıklığına yer
verilmiştir. Apsis bölümü tipik İstanbul özelliğini yansıtır biçimde öne doğru taşırılmış üç cephesi
bulunmakta ve orta bölümde ise altlı üstlü iki penceresi görülmektedir. Üzerindeki yarım kubbenin
kasnağında pencere açıklıkları görülmektedir. (Şek. 20)
DSC_0034.jpg
Şekil 20. İstanbul Ayasofya Kilisesi, doğu cepheden (apsis) görünüm


          2.1.3 Süsleme
           İstanbul’un fethinden sonra 1453’de Fatih Sultan Mehmed tarafından şehrin en gösterişli yapısı olan
Ayasofya Kilisesi Camiye dönüştürüldü. 19. yüzyılda yapının duvarlarındaki sıvaların da bozulmalar meydana gelince
bazı mozaikler ortaya çıkmıştır. Yapının mimari onarımlarını yapan Fossati Kardeşler bu dökülmeleri görünce Sultan Abdülmecid’den
izin alarak mozaiklerin onarımlarına başlamışlardır.
           Yapıda görülen mozaikler tessera denilen teknikle bolca altın yaldız ve gümüş kullanılarak boyanmış aynı zaman da lacivert, yeşil,
kırmızı, turuncu tonlarındaki renkler kullanılmıştır. Arka fon olarak dönemin özelliği olan altın yaldızlı tesseralar cenneti temsil etiği için çokça karşımıza çıkar.


Genellikle kubbe içi, eksedra ve kemer aralıklarında kalem işi bezemelerde en çok kullanılan renkler ise lacivert, kırmızı, yeşil,  sarı, turuncu ve tonları kullanılmıştır.
BirbEirene takip eden geometrik, bitkisel ve haç motifli süslemelere yer verilmiştir. (Şek. 21)


ays34.JPG
Şekil 21. Kubbe kasnağı altında bulunan kemer aralığından görünüm


           Mihrap, minber, hünkâr mahfili, müezzin mahfili, I. Mahmud‘un kütüphanesi,  
pencere altlarında, lentolarda, sütun başlıklarında, kemer aralıklarında, galeri katındaki mermer kapı da mermerden
geometrik ve bitkisel süslemeler kullanılmıştır. (Şek. 22)


ays92.JPG
Şekil 22. Galeri katı, süsleme örneği


           Mihrap kısmında bordür şeklinde ki yazı kuşağında Kurandan ayetlere yer verilmiştir. (Şek. 23)
Pencere altlarında geometrik ve bitkisel çini kuşaklar kullanılmıştır. Üzerinde bitkisel motiflerin, ayetlarin ve mimari
öğelerin bulunduğu çini pano güney nefin duvarın konumlanmaktadır. (Şek. 24)


ays68.JPG
Şekil 23. Mihrap da bulunan çini yazı bordüründen görünüm


DSC_0566
Şekil 24. Çini pano
           Galeri katında korkuluklarda, kapıların binilerinde, sütun bileziklerinde, gergi çubuklarında,
aydınlatmada kullanılan şamdanlarda metal malzemeler geometrik, bitkisel ve haç motifleri görülmektedir. (Şek. 25)
            Apsis bölümünde aydınlatmayı sağlayan pencerelerde çeşitli renklerden oluşan geometrik, bitkisel ve
dini isimlere yer verilen vitray görülmektedir. (Şek. 26)


ays48.JPG
Şekil 25. Nef, kemer görünüm


DSC_0518
Şekil 26. Apsis vitraylarından görünüş


İmparator Kapısı Üzerindeki, İmparator VI. Leon Mozaiği
Nartheksten orta nefe giriş kapısı olan İmparator Kapısı üzerinde bulunan İsa, İmparator VI. Leon (886-912),
Meryem ve Başmelek Gabriel mozaiği 9. yüzyıl sonlarına tarihlendirilmektedir. Fossatilerin onarımları esnasında gün yüzüne çıkarılmıştır.
Ortada İsa Pantokrator duruşta üzerinde himation ve kolobion bulunurken bir çalgı aleti olan lir biçimli süslü bir tahtta oturmakta,
başında haçlı nimbusu, sağ elinde taktis işareti, sol elinde ise İncil bulunmaktadır. İncilin üzerinde Grekçe " Barış Sizinle Olsun. Ben Dünyanın Nuruyum"
ibaresi yazılıdır. İsa’nın sağında madalyonda Meryem İsa’yı işaret eder biçim de bulunurken, solunda ise madalyonda Gabriel  (Cebrail) bulunmaktadır.
İsa’nın sağında proskynesis duruşta (yakarır bir biçimde) VI. Leon tasviri görülmektedir.
VI. Leon‘un kıyafeti ipekten kendinden desenlidir. Zenin altın yaldızlı tesseralıdır. İkonografisinde ise VI. Leon’un ilk eşi ölmüştür. Leon evlenmek
için patrikten izin ister ve evlenir. Kısa süre sonra ikinci eşi de ölür. Bunun ardından Leon üçüncü kez evlenmek için papadan izin ister, alır.
Üçüncü kez evlenir ve üçüncü eşi de ölür. Dördüncü kez evlenmek için bu kez İsaya, Meryem’e ve Gabriel’e yakarır biçimde tasvir edilmiştir. (Şek. 27)


ays27.JPG
Şekil 27. Nartheksden nefe giriş kapısı, İmparator VI. Leon mozaiği


Sunu Mozaiği, Tahtta Oturan Meryem, Çocuk İsa, İmparator Büyük Constantinus (306-337) ve İmparator Iustinianus (527-565)
Güneybatı dehlizin Kuzey duvarından iç narthekse girişi sağlayan kapı üzerinde ki timpanum altında bulunmaktadır.
10. yüzyıl sonu-11. yüzyıl başına tarihlendirilen mozaiği Fossatiler tarafından sıvaların kaldırılmasıyla bulunmuştur yapıda ki en iyi korunmuş mozaiğidir.
Sadece mozaiğin alt bölümünde ince bir sıra eksikti ancak alçı ile sıvanarak onarılmıştır. Ortada Thetokos duruşunda Meryem ve kucağında İsa ile bir taht üzerinde
maphorionu ile tasvir edilmiştir. Meryem’in sağında madalyon için de adının kısaltması, solunda ise Thetokos yani MATER ve THEOU kısaltması (Tanrı Anası) mevcuttur.
Meryem’in sağında Iustinianus başında tacı, ensesini bulan uzun saçları, sakalsız yüzü ve üzerinde loros bulunmaktadır. Elinde ise Ayasofya’nın maketini Meryem’e sunmaktadır.
Yanında yukarıdan aşağıya doğru koyu mavi harflerle Grekçe; "Hatırası Ünlü İmparator Iustinianus" yazmaktadır.  Meryem’in solunda ise I. Constantinus aynı şekilde başında tacı,
ensesini bulan uzun saçları, sakalsız yüzü ve üzerinde loros bulunmaktadır. Elinde ise sur biçiminde kent maketini sunmaktadır. İmparator I. Constantinus'un yanında yukarıdan
aşağıya doğru koyu mavi harflerle Grekçe; "Azizler Arasında Büyük İmparator Constantinus" yazılıdır. Zemin altın yaldızlı tesseralarla kaplıdır.
           İkonografisinde ise kentin koruyucusu olan Meryem’e Constantinus ve Iustinianus’un imar faaliyetlerini sunuşu gösterilmektedir. (Şek. 28)


Şekil 28.  İmparator I. Constantinus ve I. Iustinianus Mozaiği
( http://ayasofyamuzesi.gov.tr/tr/mozsunu-mozai%C4%9Fi )


           Apsiste Meryem ve Çocuk İsa Tasviri             
           Apsisin üzerindeki yarım kubbede bulunmaktadır. 7-8. yüzyıla tarihlenmektedir. Orta Bizans dönemi resim örneğini en iyi yansıtan mozaiktir.
Zemin altın yaldızlı tesseralardan oluşmakta yarım kubbenin tam ortasında üzerinde koyu lacivert maphorionu ile tasvir edilmiş olan Meryem üzeri
değerli taşlarla süslü ve minderli taht üzerinde oturmakta olup kucağında çocuk İsa’yı tutmaktadır. (Şek. 29)


C:\Users\bilge\AppData\Local\Microsoft\Windows\INetCache\Content.Word\DSC_0959fe.jpg
Şekil 29.  Meryem ve Çocuk İsa Mozaiği


           Bema kemerinde yer alan Başmelek Gabriel mozaiği bir kısmı günümüze tahrip olmuş bir biçimde
gelmiştir kıyafet bakımından beyaz ve altın rengi pelerinlidir. Kanat tüyler mor, kahverengi, gri, mavi, yeşil renklerde olup boyutunun üç katını bulmaktadır.
Karşı aksında bulunulduğu düşünülen Mikail mozaiği zaman içinde yok olmuştur. (Şek. 30)


ays65.JPG
Şekil 30. Bema kemeri üzerindeki Baş Melek Gabriel (Cebrail) mozaiği


           Kerubim Melekleri
           Kubbeye geçiş elemanı olan pandantiflerin üzerinde yer alan dört adet melek bulunur.
İkisi mozaik ikisi fresko tekniği ile yapılmıştır. Kerubim meleklerinin yüzü insan suretinde vücudu
bulunmayıp kanadı ateştendir. En kapsamlı onarımı 9. yüzyılda yapılmıştır. Kubbenin hasar görmesinden
dolayı pandantifteki iki melek fresko tekniği ile onarılmıştır. Kilisen camiye çevrildikten sonra meleklerin yüzleri
metal plakalar ile kapatılmıştır. Günümüzde bazılarının plakaları sökülmüş yüzleri açık biçimdedir. Üzerlerinde beyaz,
kahve ve mavi tonları görülmektedir. (Şek. 31)
http://ayasofyamuzesi.gov.tr/sites/default/files/styles/large/public/kubbe_melek.jpg?itok=O69E2t0x
Şekil 31. Kubbeden ve Kerubim meleklerinden görünüm
(http://ayasofyamuzesi.gov.tr/tr/mozkubbe-melek-tasvirleri)


Deesis Mozaiği
Güney galeri yönünde konumlanan mozaiktir. 13. yüzyıl sonlarına tarihlendirilmektedir.
Buradaki mozaikler Haçlıların (1261) tahribatlarından dolayı Palaeologoslar tarafından onarılmıştır.
Zeminde altın yaldızlı tessera tekniği ile kaplanmış ortada İsa başında haçlı nimbusuyla, Senzata duruşu
ve sağ eliyle takdis işareti yapar bir biçimde görülmektedir. İsa’nın sağında Meryem başında halesi ve maphorionuyla
ayakta üzgün bir biçimde tasvir edilmiştir. İsa’nın solundaki vaftizci Yahya ise başında halesi, hırpani kıyafeti ile saçı sakalı birbirine
karışmış biçimde tasvir edilmiştir. Üslup bakımından iri gözler izleyiciyi baktığında odak noktası haline dönüştürürken, küçük dudak,
uzun burun ve uzun bir çene bakımından Bizans sanatının son Rönesans döneminin tipik örneğidir. Genel olarak kullanılan renkler sarı,
mavi, yeşil, kırmızı, kahve tonlarıdır. İkonografi olarak Meryem ve Yahya İsa’ya yakarışta bulunur ve Deesis (Yakarış) sahnesi olarak bilinir. (Şek. 32)


ays105.JPG
Şekil 32. Galeri katı, güney duvarında bulunan Deesis mozaiği


İmparator II. Ioannes Komnenos ve Eirene Mozaiği
Güney galeride yer alan mozaik 1118-1122 yıllarına tarihlendirilmektedir. Zemin altın yaldızlı tessera
tekniği ile kaplanmış alt kısmın bir bölümü tahrip olmuştur. Ortada Thetokos duruşta Meryem maphorionuyla
kucağında haçlı nimbusuyla çocuk İsa bulunurken sağında ve solunda Meryem ve Thetokos monogramları bulunmaktadır.
Sağında imparator II. Ioannes Komnenos halesiyle, başında miğferi ve üstünde zırhı ile tasvir edilmiştir. Sol eliyle bir altın
kesesi tutar biçimde görülür. Meryem’in solunda ise II. Ioannes Komnenos’un eşi Eirene halesiyle, başında tacı, kızıl saçlı, çilleri
ve elinde tuttuğu parşömen dikkat çeker. İkisinin de giymiş olduğu divetesion (tören kıyafeti) kıyafeti ile görülmektedir.
İmparatorun II. Ionnes Komnenos’un baş kısmını çevreleyen yazıda "Romalıların Hükümdarı Porphyrogennetos Komnenos"
(porfir salonda doğan) ibaresi yazılı olup, bu ifade İmparatorun, babasının saltanatı sırasında dünyaya geldiğini belirten bir soyluluk işaretidir.
İmparatoriçenin başının etrafında ise "Dindar Augusta Eirene" yazılıdır. İmparatoriçe Eirene Macar Kralı Laszlo'nun kızı olup, örgülü kızıl saçlı,
renkli gözlü, beyaz tenli ve pembe yanakları ile orta Avrupalılara özgü bir tipte gösterilmiştir. (Şek. 33) Görselin yan payandasına 1122 yılına tarihlendirilen
Prens Aleksios portresi eklenmiştir. Aleksios halesi, başında miğferi, asık yüzü ve tören kıyafeti ile tasvir edilmiştir. Döneme hâkim olan renkler burada da görülmektedir. (Şek. 34)
ays109.JPG
Şekil 33. Galeri katı, İmparator II. Ioannes Komnenos ve Eirene mozaiği


ays110.JPG
Şekil 34. Galeri katı, İmparator II. Aleksios mozaiği


           IX. Konstantinos ve Zoe Mozaiği
           Güney galerinin doğu bölümünün doğu duvarında ortadaki pencerenin sol yanında yer alan mozaik 1028-1034 yılları arasında yapılmıştır.
Zeminin tamamı altın yaldızlı tessera tekniği ile kaplanmıştır.
Ortada tahta oturur iken verilen İsa başında haçlı nimbusu, Senzata duruşu ve takdis işareti
ile görmekteyiz. İsa’nın sağında IX. Konstantinos başında halesi, miğferi, tören kıyafeti ve elinde altın kesesi (apokombion) ile tasvir edilmiştir.
İsa’nın solunda imparatoriçe Zoe başında halesi, tacı, tören kıyafeti ve eline bir rulo biçimde parşömen ile görülmektedir. Zoe’nin ikinci eşinin portresi
1041-1042 de yeni işininkiyle değiştirilmiştir. İmparatorun başının üzerinde, "Romalıların İnançlı Hükümdarı, Tanrının İsa'sının Kulu Konstantinos Monomakhos" yazılıdır.
İmparatoriçe'nin başının üzerinde ise "Çok Dindar Agusta Zoe" yazılıdır. İsa'nın başının iki tarafında ise Jesus Christus adının kısaltılmış harflerini içeren IC ve XC monogramları
yaptıkları bağışı sembolize etmektedir. Döneme hâkim olan renkler burada da görülmektedir. (Şek. 35)


ays111.JPG
Şekil 35. Galeri katı, İmparator Constantine ve İmparator Zoe mozaiği
          
          İmparotor Aleksandros ‘un Mozaiği
           Kuzey galeride kuzey Batı payenin Doğu yönünde 912-913 yıllarına tarihlenen mozaik zeminde altın yaldızlı tessera tekniğindedir. İmparatorun başında halesi miğferi kıyafeti dökümlü ya da hareketli değildir ancak cepheden ve çok ayrıntılı bir süslemeyle tasvir edilmiştir. Üzerinde imparatorluk pelerini ayağında ise kızıl renkli mücevherlerle süslü ayakkabı bulunmaktadır. Sağ elinde akakiası sol elinde ise küreyle tasvir edilen imparator tam boy bir portre olarak verilmiştir. Yüzdeki ifade keskin ve zarif bir şekilde tasvir edilmiştir. En iyi korunan mozaiklerden biridir. İmparatorun sağında ve solunda ikişer tane olmak üzere madalyonlar içinde haç işareti bulunurken sol üstünde üç sıra halinde ismi yazmaktadır. Haçların üzerinde ise “Tanrım, hizmetçine, sadık Ortodoks imparatoruna yardım et” yazmaktadır. Döneme hâkim olan renkler burada da görülmektedir. (Şek. 36)
DSC_0025
Şekil 36. İmparator Aleksandros mozaiği


Piskoposların Mozaikleri
Kuzey timpanumda pencerenin altındaki yedi niş içinde din adamları tasvir edilmiştir. Zemin altın yaldızlı tessera tekniğinde dönemin hâkim olan renkleri kullanılmıştır. Batıdan birinci nişte Ignatios, orta nişte Ioannes Khrisostomos, batıdan beşinci nişte Athanasios mozaiklerinin bazı parçalarını Amerikan Bizans Enstitüsü çalışmaları sırasında ortaya çıkmıştır. Bazı figürlerin üzeri madalyon içinde kıvrık dallar şeklinde boyanarak kapatılmıştır. (Şek. 37)


ays43.JPG
Şekil 37. Kuzey cephe ve psikoposlardan görünüm


           2.1.4. Örtü Sistemi
           Iustinianus öncesi Ayasofya da II. Constantinus kilisesi bazilikal planlı olup ahşap çatısı bulunurken iki yanda da birer yan nef olabileceği düşünülmektedir. Iustinianus un ilk kilisesi kubbeli bir bazilika olarak tanımlanır. Merkezi bir kubbe ve yanlarda iki yarım kubbeyle örtülmüş dikdörtgen bir yapıdadır. Merkezi kubbenin çapı yarım kubbenin çapına neredeyse eşit olup galeri katana geçiş bu dönemde merdiven kuleleriyle sağlanıp rampaların ise 5. yüzyılda eklendiği düşünülür. Atrium doğu kanadı oluşturan dış nartheks kapalı ve tonozlarla örtülüydü. (Şek. 38)
Şekil 38. Ayasofya örtü sisteminden görünüm


             Iustinianus Döneminde Yeniden İnşası
             558 yılının mayıs ayında art arda yaşanan depremlerden dolayı kubbe, yarım kubbe ve aynı zamanda doğu tarafın büyük kemerin yapımını üstlenen Anthemios ve Isodoros un örtü sistemi çökmüştür. Bu çöken kubbenin yenisini Miletoslu Isodoros un yeğeni Genç Isodoros tarafından inşa edilmiştir. (Şek.39)


ays94.JPG
Şekil 39. Galeri katından kubbeye bakış


           558 yılından daha sonraki dönemlerde on üç kaburgalı olan bu kubbe ve batıdaki kemer 989 yılında yeniden çökmüştür. Bu yıllarda ermeni mimar Trdat tarafından yeniden inşa edilmiştir. Yine bir deprem ile 1343 ve 1344 yıllarında doğu yarım kubbe, büyük kubbenin üç de birlik bölümü ve büyük kemer tamamen çökmüştür.Yeniden inşası 1354 yılında Paris Hakeolatos döneminde Astras ve Latin uyruklu John Peralta adlı iki mimar tarafından onarılmıştır. Günümüzde görmüş olduğumuz kubbe Genç Isadoros’un tasarlamış olduğu kubbedir.


           2.1.5. Malzeme-Teknik
           İlk kilisenin malzemeleri kalıntıları yıkılıp molozları temizlenmesiyle yeni kilise için alan açılmış oldu. Constantinus döneminde Ayasofya’nın ahşap çatılı olduğu bilinmektedir. Bizans kaynaklarında 4. yüzyıldaki Ayasofya’da mermer sütunların kullanıldığı bilinir. (Şek. 40)


ays.JPG
Şekil 40. II. Ayasofya kilisesinden kalan sütun kaidelerinden görünüm


            Portiğin doğusunda erken duvar uzantısına rastlanmış büyük olasılıkla atriumun doğu duvarı olduğu tuğla dizileri harç ile karıştırılmış moloz taşın almaşık sıralar halinde kabaca şekillendirilmesinden anlaşılmaktadır. Bugün ise atriumun birkaç sıra tuğla dizileri görülmektedir.
            Iustinianus’un ilk kilisesinde ise batı cephesi ve muhtemelen tüm dışı mermer levha kaplı olduğu düşünülmekteydi. Kubbe tümüyle tuğla ve harçla örülmüş olup zemininde mermer kaplı olduğu bilinmekteydi. Yapının inşasında batı romanın aksine taş, tuğla ve harç kullanılmıştır. (Şek. 41)
Yapının içerisindeyse payelerde düzenli sıralar halinde örülmüş tuğla kullanılmış harçlar ise duvarlarda kullanılmıştır. Yapının içerisinde görülen tuğla duvarlar zamana karşı direnemeyerek hasar gördüğünden dolayı bu tuğlaların aralarında kaba moloz dolgular görülmekteydi. Kullanılan taşların tipleriyse kireç taşı ve yeşil taştır. Kubbenin ve tonozların dış yüzeylerinde değişik ölçülerde kurşun levhalarla kaplanmıştır. Böylelikle her hangi bir tahribat ve hava koşullarına karşı önlem alınmıştır. (Şek. 42)
Kubbenin taşındığı dört ana payenin içinde de kurşun olduğu düşünülür. Nartheksten naosa geçişi sağlayan büyük kapı (imparatorluk kapısı) bronzdur. (Şek. 43)


ays17.JPG
Şekil 41. Batı cephesi giriş ve galeri katı penceresinden görünüm


ays5.JPG
Şekil 42. İstanbul Ayasofya Kilisesi, kuzeydoğudan görünüm


ays19.JPG
Şekil 43. Batı kısımda yer alan ana kapıdan görünüm


ays91.JPG
Şekil 44. Galeri katı, tonoz görünümü


Ahşap malzeme ise kirişlerde ve kapılarda az miktarda kullanılmıştır. Tonozlar ise yapının birçok yerinde değişik tiplerde görülürken malzeme olarak harç içine belli aralıklarla tuğlanın yerleştirilmesiyle oluşturulmuştur. (Şek. 44)
Strüktürde ise içte yoğun olarak harç kullanılırken dışında ise tuğlalarla yerleştirilmiştir. Yapıda yoğunlukla gördüğümüz tuğla malzeme yüzey olarak 0,375 mm. iken kalınlık olarak 40-50 mm.dir. Bunun yanı sıra merkezi kubbenin altındaki ana mermer ise 0,71 m² ye varan yüzey ölçüsündeki bu büyük tuğlar görüldüğünden dolayı o dönemde ithal edildiği düşünülür. Ana kubbe buna kaburgalarda dâhil olmak üzere, kemerlerin üst kısmındaki kalınlık 80 cm.den başlayıp aşağı doğru gittikçe incelmektedir, burada ise 65 cm. olduğu görülür. Doğu ve batı yönünde bulun yarım kubbeler 0,8 m.den küçük olduğu düşünüldüğünden normal boyutlu iki tuğladan örüldüğü görülür. 532 yılında Nika ayaklanmasından sonra Iustinianus tarafından yapı tamamen tuğladan tonozlarla örülmüştür. Bu ayaklanmadan dolayı Iustinianus dönemi yapılarında görülen tuğla malzeme kullanımı herhangi bir yangın çıkma olasılığına karşın aslında alınan bir önlemdir. Zemin ise günümüzde mermer kaplıdır. (Şek. 45) Aynı zamanda nefin Güneydoğusunda geometrik desenli kırmızı yeşil mermerden kere bir alan ayrılmış olup zamanın imparatorlarının tahtlarının bulunduğu yer dikkat çekmektedir. (Şek. 46)


ays28.JPG
Şekil 45. Zeminden görünüm
ays46.JPG
Şekil 46. Zeminden görünüm


ays115.JPG
Şekil 47. Galeri katı, kemer süslemesinden görünüm

İç nartheksin örtü sisteminde altın yaldızlı tessera tekniğinde süslemeler mevcuttur. (Şek. 47) Ahşap oyma tekniği ile yapılan kapıların üzerinde metal dökümden bini ve kollara sahiptir. (Şek. 48) Neflerde, kemer aralıklarında, yan kubbe ve eksedralarda görülen kalem işi süslemeler galeri katında da aynı şekilde tonoz örtüsünde ve kemer aralıklarında görülmektedir. (Şek. 49) Kubbeye baktığımızda ise kerubim meleklerinin ikisi mozaik diğer ikisi ise fresko tekniği ile yapılmıştır. (Şek. 50-51)            Ana mekânda, galeri katında ve apsis de mihrabın arkasını dolanan bordür sır altı tekniği ile yapılmış çiniler bulunur. (Şek. 54)
Ana mekândaki mimari unsurlarda; kemer aralıklarında görülen delik işi tekniği ile yapılmış bitkisel ve geometrik motifler görülmektedir. (Şek. 52) Yine aynı teknik ile yapılmış ana kubbenin bulunduğu alanı çevreleyen Iustinianus dönemine ait sütunların başlıklarında da aynı teknik görülmekteyiz. (Şek.53)


ays24.JPG
Şekil 48. Güney nef girişi
            


ays61.JPG
Şekil 49. Eksedradan genel görünüm


ays41.JPG
Şekil 50. Kuzeydoğu pandantifi ve Kerubim meleğinden görünüm
ays42.JPG
Şekil 51. Güneydoğu pandantifi ve Kerubim meleğinden görünüm
           
DSC_0790
Şekil 52. Güneybatı nefin kemerinden görünüm


            


ays43.JPG
Şekil 53. Sütun başlıklarından görünüm


ays68.JPG
Şekil 54. Mihrap da bulunan çini yazı bordüründen görünüm

           2.1.6. Onarımlar


Bizans döneminde; I. Constantinus zamanında döneminde yapımına başlanılan kilise II. Constantinus döneminde, 361 yılında depremler den dolayı zarar görmüştür. I. Thedosios dönemi, 381 Arienlerin çıkardığı yangında büyük ölçüde zarar gördü. Ayasofya Arcadius döneminde, 404 yılında keşişlerce ele geçirilmiş ve harap edilmiştir. II. Thedosios döneminde ise 415 yılında ikinci yapının inşasına başlanıp tamamıyla yeniden düzenlenen sütunlu atrium ve doğusunda bulunan skeuphylakion ile birlikte beş nefli bazilika olarak yeniden inşa edilmiştir. I. Iustinianus döneminde ise yapı 532 yılında Nika ayaklanmasında yıkılmıştır.
532-537 yılında yeniden yapımına başlanan Ayasofya’nın Trallesli mimar Anthemios ve Miletli Isodoros’un planlarına göre merkezi plan ve bazilika birlikte yeniden inşa edildi. Aynı zamanda yapının içinde mozaiklerde kullanılan altın yaldızlı tessera tekniğinde meyve, bitkisel ve geometrik bezemelere yer verilmiştir. Bu dönemde birde vaftizhane eklenmiştir. 557 Aralığında deprem geçiren İstanbul bir sene sonra yaz başlangıcında kubbesinin çökmesine neden olmuştur. Aynı yıllarda Isodoros’un görevlendirilmesiyle kubbeyi tamiratı yapılmıştır. 24 Aralık 562’de Isodoros’un kubbeyi tamamlamasıyla yapı yeniden ibadete açılmıştır.
İmparator Phokos döneminde, 606-610 yılında patrik kilisenin güney köşesine, çok katlı geçitlerle kiliseye bağlı kubbeli bir yapı yaptıran Triklinos Thomaites’tir. III. Leon döneminde, 740 yılında büyük bir deprem gören İstanbul da birçok yapı zarar görmesine rağmen Ayasofya hiçbir şekilde zarar görmemiştir. VI. Constantinus döneminde, 790 yılında Ayasofya’nın hemen bitişiğine Triklinos Thomaites ve patrik tarafından yapılmış olan kütüphane yanmıştır.  III. Michael döneminde, 859’da çıkan büyük yangında yapının içindeki onarım çalışmaları durdurulmuştur. 867 yılında apsiste bulunan Theotokos mozaiği tamamlanmıştır. I. Basileios döneminde, 860’da büyük depremden dolayı kubbenin batısında oluşan açılmalar onarıldı ve kubbede oluşacak olan açılmalara karşı dört büyük payanda yapının kuzey ve güney yönüne eklendi. Kilise mozaiklerinin yapımına devam edildi.
           VI. Leon döneminde, 9. yüzyıl sonunda imparator kapısındaki mozaik yapıldığı tahmin edilir. Bu mozaikler I. Basileos dönemini de kapsar (886-912) Aleksandros döneminde, mozaikten yapılmış olduğu kendi portresi galeri katının kuzey yönünde bulunmaktadır. II. Basileos döneminde, yapı üzerindeki bezemeler ermeni mimar Trdat 5-6 yıl boyunca onarmıştır. Yine bu dönemde 989 yılında büyük bir depremden dolayı kubbenin bir bölümü ve batıdaki kubbe kemeri yıkılmasıyla hemen ardından onarımlar başlayıp on beş kubbe kaburgası yenilenmiş batıda ki yarım kubbe ve kemeri yenilenmiş ve güçlendirilmiştir. Onarımlardan dolayı kapatılan kilise onarımdan sonra yeniden ibadete açılmıştır.
           III. Romanos döneminde, batı galerinin güney duvarına mozaikler yaptırır, iç bezemelerini tamamlanmış ve sütun başlıklarında gümüş ve altın kaplama kullanılmış. V. Konstantinos Duka, IV. Romanos Diogenes ve VII. Mikhail Dukas döneminde, 1064-1075 patriği Ksiphilinos tarafından bemadaki mozaiklerin bazıları yenilenmiştir. II. Ioannes Komnenos 1122 yılında kendisi, esi Eirene ve oğulları Alexios’un mozaiğini batı galerinin güney duvarına yaptırmıştır. I. Komnenos döneminde, 1166 yılında toplanan konsil tarafından alınan bir kararla girişe mermer panolar eklenip daha sonra 1567 yılında Sultan Süleyman’ın türbesinin yapımında kullanmak için sökülmüştür.
          II. Isaakios ve IV. Alexios tarafından 1203 yılında Bizanslılarla Latinler arasında çıkan tartışmada kentin ateşe verilmesiyle büyük bir yangın geçirmiş Triklinos Thomaites’in harap olduğu ancak zarar görmediği bilinmektedir. I. Thedoros Lakaris döneminde, 1205 yılında altar yeniden yapılmıştır. VIII. Mikhael Palaileogos 261 keşiş Rucha altar, ambon ve soleayı yeniden yaptırmıştır. (Şek. 55)
II. Andronikos 1317 yılında yapının kuzey ve doğu cephelerine payandalar yaptırarak yapıyı güçlendirmiş. V. Ionnes Palaeoleogos ve Ioannes VI. Konstakuzenos döneminde, 1345-1344 yılında ki şiddetli depremden dolayı büyük çatlaklar oluşmuş 1346 yılında ana kubbenin yaklaşık 3/1 ‘i, doğu kemeri ve doğuda ki kubbenin bir bölümü yıkılıp hemen ardından onarım çalışmaları başlamıştır. 1353 yılında ana kubbe yeniden yapılmıştır. Yeniden yapılan bu kubbenin doğu kemerinde bulunan mozaik ile ana kubbedeki pantakrator mozaiği ile pandantiflerdeki kerubim mozaiği eklenmiştir. (Şek. 56)


DSC_0249
Şekil 55. Ambondan görünüm
      
ays39.JPG
Şekil 56. Kilisenin kubbesinin içten görünümü
            Osmanlı dönemine baktığımızda ise, II. Mehmet (Fatih) döneminde 1453 yılında merdiven kulesinin Güneybatı köşesine küçük ahşap bir minare eklenmiştir. 1466 yılında yapının yanına eklenen medrese ile birlikte kütüphanede eklenmiştir. II. Beyazıd döneminde 1486-1487 yıllarında mihrap eklemiştir. (Şek. 57)
ays63.JPG
Şekil 57. Kilisenin doğusuna konumlanan mihrap


1487 yılında önce yapının Kuzeydoğu köşesine eklenen iki minare yaptırılırken 1509 yılında ise oluşan büyük depremden dolayı minarelerden biri yıkılıp yapının içindeki sıvalar dökülüp mozaiklerin bir kısmı ortaya çıkmıştır. (Şek. 58)


DSC_0855
Şekil 58. Galeri katı, mozaikken görünüm
II. Selim döneminde 1573 yılında iki yeni minare yapımına başlanmıştır. Ahşap minare yıkılıp yerine tuğladan minare inşa edilmiş ve payandaların üstleri kapatılmıştır. III. Murat dönemi II. Selim döneminde başlayan onarımlar bu dönemde de devam ettirilmiş olup iki minarede bu dönemde bitirilmiştir. (Şek. 59)
Aynı zamanda kubbenin üzerine altından âlem eklenirken yapının içerisine ise dört mermerden okuma mahfili yapılmıştır. Bugün görmüş olduğumuz minber bu dönemde yaptırılmış olup Bergama’dan ise mermer küpler getirtilmiştir. (Şek. 60-61)


C:\Users\bilge\Desktop\ayasofya seçilen\ays4.JPG
Şekil 59. Minarelerden görünüm
DSC_0382
Şekil 60. Mermer küpten görünüm
ays62.JPG
Şekil 61. Kilisenin doğusuna konumlanan minber
1576-1577 yıllarında II. Selim’e ait olan türbe bu dönemde açılmıştır. 1594 yılında mimar Davut Ağa tarafından III. Murat için altıgen türbeyi yapmıştır. I. Ahmet 1607-1609 yıllarında kapılarda ve iç mekânda onarımlar devam ederken kubbeye kurşundan örtüyle kaplanmıştır. 1608’de III. Mehmet için mimar Dalgıç Ahmet Ağa yapının güneyine sekizgen bir türbe eklerken kilisenin vaftizhanesi I. Mustafa için türbeye dönüştürülmüştür. 1609 yılında ana kubbenin içinde bulunan Pantokrator mozaiği sıvayla kapatılmıştır. I. İbrahim yapının Kuzey yönüne türbelerin ise Güney köşesine sebil yaptırmıştır. IV. Mehmed, 1651 yılında Balıkçı Zade Mustafa Çelebi tarafından ana kubbenin içine ve dört köşesine Kurandan sureler ve halifelerin adları eklenmiştir. (Şek. 62)


C:\Users\bilge\AppData\Local\Microsoft\Windows\INetCache\Content.Word\DSC_0986.jpg
Şekil 62. Hat yazılarından görünüm


Mermerden yeni bir kürsü de eklenmiştir. III. Ahmet döneminde 1706-1707 yıllarında yapının içine müezzin mahfili eklenmiştir. 1717 yılında içerideki bezemeler yenilenip açıkta kalan mozaiklerin üzerleri kapatılıp üzerine yeni süslemeler eklenmiştir 1726 yıllarında Mehmet Ağa tarafından yeni bir mahfil-i Hümayun III. Ahmet’e atfedilmiştir. I. Mahmut döneminde yeni bir mahfil yapılmıştır. (Şek. 63)
1736 yılında ise kilisenin Güney nefine iki payanda arasına kütüphane yapılmıştır. (Şek. 64) Bu kütüphanenin duvarları 16.-17. ve 18. yüzyıllara ait Kütahya ve İznik çinileri eklenmiştir. 1740 yılında mozaiklerin tamamı sıva ile örtülür iken sadece pandantiflerdeki kerubim meleklerin yüzleri kapatılmış ancak geri kalan kısımları çık bırakılmıştır. (Şek. 65)
1740-1741’de ‘’L ‘’ biçimde şadırvan eklenmiştir. (Şek. 66)


ays58.JPG
Şekil 63. Müezzin Mahfili


ays56.JPG
Şekil 64. I. Mahmut Kütüphanesi dıştan görünümü


ays40.JPG
Şekil 65. Güneybatı pandantifi ve Kerubim meleğinden görünüm


ays139.JPG
Şekil 66. İstanbul Ayasofya, ‘’L’’ biçimli revaklı şadırvandan görünüm


III. Osman 1754 ve 1766 yılında iki ayrı deprem geçiren yapı hiçbir zarar görmemiştir. III. Selim 1802’de depremden ziyade bakımsızlıktan yıpranmıştır. I. Mahmut döneminde, 1809 yılında yapıda küçük onarımlar yaptırmıştır. Sultan Abdülmecid döneminde, 1847 yılında Gaspare ve Giuseppe Fossati tarafından galerideki 13 eğik sütun, kubbedeki çatlaklıkları, payandalar ise güçlendirilip iç onarım yeni eklemeler tamamlanmıştır. (Şek. 67)


DSC_0269
Şekil 67. Payandalardan görünüm


Aynı zamanda mozaiklerin büyük bir bölümü ortaya çıkartılıp onarılıp belgeleme işlemleri yaptıktan sonra üzerini yeniden sıvayla kapatılmıştır. Kazasker Mustafa Efendi tarafından kubbeye Kurandan ayetler yazılmıştır. (Şek. 68)
DSC_0384
Şekil 68. Kubbe içi, hat yazısından görünüm


Yapının dışına geçtiğimizde ise muvakkithane (Şek. 69) yapılıp Güneydoğuda ki minare yükseltilerek diğer minarelerle aynı yüksekliğe getirilmiştir.


DSC_0883
Şekil 69. Muvakkithaneden görünüm
Abdülaziz döneminde, 1873 yılında atriumun kalıntıları tamamen yıkılmıştır. II. Abdülhamit döneminde, 1894 yılında oluşan büyük depremde yapıda herhangi bir hasar oluşmamıştır. 1898-1900 yıllarında I. Mahmut tarafından yaptırılan şadırvan Raimondo d’Aranco onarımını yapmıştır. (Şek. 70)


DSC_0885
Şekil 70. Şadırvandan görünüm


1906 yıllarında ise yapının içinde bulunan kütüphane onarılmıştır. Cumhuriyet dönemine baktığımızda ise 1931 yılında hükümetten ve Atatürk’ten izin alarak yapı kapatılıp giriş bölümündeki nartheks ve galeri ile ana mekândaki mozaikler ortaya çıkartılmasıyla temizleme ve onarım yapılmıştır. 1 Şubat 1935 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Bu nedenle yerlerde bulunan halılar kaldırılıp büyük yazı levhaları indirilip yan neflere eklenmiştir. Bu tarihlerde arkeolojik kazılara başlanıp 4. ve 5. yüzyıla ait portiko (anıtsal giriş) (Şek. 71) ve onun taşıdığı sütunlar bulunmuştur. (Şek. 72) 1947 yılında İmparator kapısı tarafındaki minare onarılmıştır. 1955 yılında tuğla minare onarılıp yapının dışı sarı renge boyanmıştır.


DSC_0291
Şekil 71. Portiko kalıntısı
DSC_0238
Şekil 72. Sütunlardan görünüm
           Galeri katında ise Fossati tarafından yapılan boyadan bezemeler tamamen kapatılmıştır. 1959-1960 yıllarında Alexandros mozaiği temizlenmiştir. Fossatinin onarım yaptığı sırada kapattığı haç mozaikleri de temizlenmiştir. Galerideki Dessis mozaiği ve Zoe ve Komnenos mozaikleri de temizlenmiştir. İsa mozaiğinin alt bölümü, monogramı ve alttaki bordür meydana çıkartılmıştır.1962-1963 yıllarında yine bu odadaki mozaikler temizlenmiştir. Aynı zamanda narthekste bulunan bronz kapılar Roma Restorasyon Enstitüsü tarafından temizlenip yıpranan bölümler onarılmıştır. 1961 yılında Güneybatı galeride Freskler bulundu. Mimar Sinan’ın yapmış olduğu Kuzeybatıdaki minareler onarılmıştır. 1964 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmış olan Güneybatıdaki minare onarılıp Ayasofya’nın kurşundan örtüleri yenilenmiştir. (Şek. 73)
Şekil 73. Örtü sisteminden görünüm
1982-1983 yıllarında kütüphane onarılmıştır. 1982-1988 yıllarında onarım çalışmaları sırasında yapının dışı tekrardan sıvanarak gülkurusu rengine boyanmıştır. 1992 yılında Ayasofya’nın örtü sistemi tamamıyla yenilenmiştir. (Şek. 74)
DSC_0227
Şekil 74. Örtü sisteminden görünüm
Yapıdaki tamamen onarım ve sağlamlaştırma çalışmaları başlamıştır. 1993 yılında kubbenin Kuzeydoğusu yapıda en fazla zarar gören bölüm olup onarılırken aynı zamanda mozaiklerin onarımı da yapılmıştır. 2009 yılında ise Temmuz ayında Kuzeydoğu payandasında ki seraphim figürü Fossatilerce madeni levhalarla kaplanmış olan yüzü açılmıştır.
        Günümüzde devam eden onarımlar ise; 2009-2010 yılarında dış cephede yapısal, 2012’de batı cephesinde ve yapı içinde ki yüzeylerin onarımı ve 2014’te başlayan kuzey, güney ve doğu cephesinde ki onarımlar aynı zamanda galeri katı onarımları hala devam etmektedir.





DEĞERLENDİRME


           Bizans mimarisi Orta Bizans,  Bizans Rönesansına ve birçok döneme ev sahipliği yapmıştır. Ayasofya İstanbul özelliği taşıyan dışa taşkın çok cepheli apsis ve tuğla malzeme kullanılması İstanbul sur içi özelliğidir. Bunların yanı sıra yapının oluşturulmasında Bizans imparatoru olan Iustinianus’un istekleri doğrultusunda yapının inşasına başlayıp çağdaşları ve sonraki dönemlerde bu denli yapı yapılmayıp görülmemiştir. Bu yapı Konstantin ile birlikte ekonominin gücünün simgesi haline gelmiştir. Nitekim siyasi nedenlerden dolayı yapının ahşap olmasından kaynaklı büyük yangından harap olmasına neden olmuştur. Ardından yapılan ikinci kilise yine aynı sebeplerden dolayı zarar görmüştür. Günümüze gelen kalıntılar Thedosius’a ait kilise kalıntılarıdır. (Şek. 75)


ats12.JPG
Şekil 75. II. Ayasofya kilisesinden kalan on iki havariyi temsil eden kuzu kabartması


           Iustinianus yapıdaki onarımlar ve temizleme çalışmaları dönemin iki önemli mimarı tarafından Trallesli Anthemios ve Miletli İsodoros tarafından üstlenilmiştir. Tasarım bakımından Iustinianus’un bu kilisenin öncüsü ve tamamıyla benzeyen herhangi bir yapı görülmemiştir. Ancak planı bakımından Sergios Bakkhos kilisesinin ikiye bölünüp ortaya bir merkezi kubbe yerleştirilmesi ile çok az bir benzerlik gösterir. (Şek. 76)
Küçük-Ayasofya-Plan
Şekil 76. Sergios Bakhos kilise planı
(http://www.kalinti-istanbul.com/item/kucuk-ayasofya-camii/)


            Ayasofya ise uzunlama bir yöneliş göstermesi ile naosun her iki yanındaki sütunlar bakımından merkezi kubbeli bazilika olarak adlandırılır. Aya Eirene ise diğer bir yapı benzeri olmasına rağmen kubbeli bazilika denilebilir fakat yarım kubbe ve eksedraların bulunmaması bu çağdaş yapıyı Ayasofya Kilisesi’ne göre kusurlu yapar. (Şek. 77)


Şekil 77. Aya Eirene kilise planı
(http://www.kalinti-istanbul.com/item/aya-Eirene/)


Aya Eirene ile Sergios Bakkhos kilisesinin birleşimi niteliğinde olan Ayasofya dönemin ünik yapısıdır. Bu yapıdaki asıl sorun ölçülerde olup aynı ölçülerin kubbede de görülmesinden kaynaklı yapımında ve onarımında uzun yıllara mal olmuştur. Bu dönemde görülen bu boyutlardaki büyük yapı açılmalara sebep olduğundan yaratacağı basınç sebebiyle yapıya devasa payandaların eklenmesine sebep olmuştur. Aynı zamanda yapının içinde bulunan sütunlar, payandalar, tuğla ve harç malzemede oldukça esnemeye müsait olsa da yapının ana kemerindeki basınç engellenememiştir. Tuğladan yapılan ana kemer harcın tamamen kuruması ile bu yapı 5 yıl gibi kısa bir sürede ayağa kaldırılmıştır. Bu dönemde büyük depremden dolayı kubbenin neredeyse 3/1’ı yıkılmış onarımını ise Genç İsodoros tarafından yapılmıştır. Yapının aydınlatmasını sağlayan büyük pencereler sayesinde aydınlatmanın çoğunluğu buradan karşılanmıştır. Bu aydınlatma sayesinde yapının içerisindeki altın yaldız renkli mozaikler ışığın yansımasın ve içerideki atmosferin değişmesini sağlarken ileriki zamanlarda pencerelerin önlerinin kapatılması ve mozaiklerin dökülmesi ve yok olmasıyla yapı gittikçe karanlığa gömülmüştür. İçinin bu denli gösterişli mozaiklerle bezenmesi dış görünümü sönük kılmaktadır. Dış yüzeyde sıva ve kaplamalar nedeniyle dönem özelliği olan tuğla malzemenin görülmesine engel teşkil etmektedir. Yapı dıştan hantal ve ağır görülmesine sebep olmaktadır.









KAYNAKLAR

Doğan, S. (2011). Ayasofya ve Fossati Kardeşler (1847-1858), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul.

Erdihan, Y. (2010). Ayasofya’da Bulunan Zoe ve Komnenos Mozaiklerin Resimsel Düzleme ve Konu Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi A.B.D., İstanbul.

Mango, C. (2006). Bizans Mimarisi, Çev. M. Kadiroğlu, Rekmay Ltd. Şti., Ankara.

White, A. - Matthews, H. ve W. Eugene Kleinbauer. (2004). Ayasofya, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul.
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  1.GİRİŞ Bu çalışmanın amacı Bizans döneminde ünik bir plan şemasına sahip olan Ayasofya Kilisesi’nin kendi dönemi içerisindeki ye...